ÇOCUKLARDA DUYGUSAL ZEKA GELİŞİMİNİ 4 ADIMDA DESTEKLEYİN

Konu, yaşam boyu mutluluk ve başarı olduğunda duygusal zeka en az IQ kadar önemlidir. Bireyin güçlü ilişkiler kurmasına, başarılı bir kariyer inşa etmesine ve hedeflerine ulaşmasına yardımcı olan duygusal zeka; özellikle çocuk gelişiminde önemli bir yer tutar. Peki çocuklarda duygusal zeka nedir, nasıl geliştirilir ve kişiye kazandırdıkları nelerdir? Tüm bu soruların cevabını sizler için derledik...

Duygusal zeka, bir bireyin diğer bireylerin duygularına saygı duyarken kendi duygularını uygun bir şekilde ifade etme ve yönetme yeteneği olarak tanımlanır. Bir diğer deyişle duygusal zeka, kişinin hem kendine hem de başkalarına ait duyguları anlaması ve yorumlamasıdır. Tanımlanan bu duygular, doğru bir yönetimle kişinin kendini geliştirmesine yardımcı olur. Empati ya da duygu yönetimi konusunda kendini geliştiren birey, hayatının birçok alanında başarılı olma imkanı elde eder. Duygusal zekayı geliştirmek, çocuklar için çok daha önemlidir. Çocukluk döneminde kazanılan bu beceri, kişinin karakterinin düzgün bir şekilde olgunlaşmasına da yardımcı olur.

Bir çocuğa, kendiyle ve diğerleriyle uyum içinde yaşamayı öğrenmesi için duygularından yararlanmayı nasıl öğretebiliriz? 

1990'lı yıllarda, iki Amerikalı akademisyen psikolog John Mayer ve Peter Salovey, devrimci bir kavram üzerine çalıştılar: Duygusal Zeka (IE) Yani; duyguyu algılama, içselleştirme ve düşünceye dahil etme; duyguları anlama ve kişisel gelişim için kontrol edebilme. Psikolog Daniel Goleman tarafından popülerleştirilen kavram; kişisel gelişim, iş ve hatta okul hayatının vazgeçilmezlerinden. 

''Duygusal zeka olmadan zekadan söz edilemez. Genelde duygunun zihni körleştirdiği ve gerçeklik algısını bozduğu düşünülür. Oysa duyguyu kabul ettiğimizde ve değerlendirmeye eklediğimizde, kendimizi ve diğerlerini daha iyi anlamamıza yardımcı olur; dolayısıyla daha iyi hareket etmeye de'' diyor psikanalist Philippe Grimbert. 

Duygusal zeka, öncelikle kendimizle olan, sonra da çevreyle kurduğumuz ilişkide gerekli bir unsur. ''Bilinçdışı ve savunucu tepkilerden kaçınmamızı sağlar. Düşünmeye ve ayrım yapabilmeye davet eder. Kendimizde kabul etmediklerimizi, bir tür psikolojik ekonomi yaparak diğerlerine yansıtırız. Duygular sayesinde kendimiz, diğeri ve dünya üzerine bakışımız dahi adil hale gelir; saygı, tolerans, ilgi gibi. Grimbert, ''İç dünyamız bu şekilde açılabilir ve zenginleşebilir'' diyor ve ekliyor: ''Örneğin sanata olan ilgi de öncelikle duygusaldır.'' Yani söz konusu olan doygun bir hayat için anahtar bir beceri. ''Hiç sıkılmayan bir çocuk hiperaktife dönüşebilir. Kıskançlık hissetmeyen arzusuz, ufuksuz olabilir. Utanç duygusunun eksikliği bir tür sapkınlığa yöneltebilir.'' Sonuç: Buradan duygusuz çıkış yok. Ancak duygular herkes tarafından hissedilse de, duygusal zekanın gelişimi açısından aynısı söylenemez. Edinilmiş olarak görülür.

İşte ebeveynlere de görev tam burada düşüyor:

Ruh Hallerini Anlayalım: 

Maalesef, sosyal olarak negatif değerlendirilen ifadelere ket vurmak ilk tepkimizdir. Özellikle de çocuğun duyguları, bizimkileri aynalayarak su yüzüne çıktığında. Durumu önemsizleştirenlerin ''Üzerinde durmaya değmez'' reddedenlerin ''Korkma'' kibarca dalga geçenlerin ''kaç yaşına geldin ama..'' ya da ahlak dersi verenlerin ''Utanmalısın, kıskançlık en kötü huydur'' sayısı çoktur. Grimbert'e göre, bunların hepsi yanlış. ''Bu sözlerin yanı sıra bakışımız, duruşumuz, ses tonumuz çocuğa yaşadığının tam tersini söyler. Bu da onun kafasını karıştırır ve sakinleşmesini sağlamaz. Yargıda bulunmaktan ve hemen çözümler aramaktan kaçının, özellikle de surat asmasının önüne geçmek için.  Bu nedenle tepki vermek için acele etmeden, sadece çocuğunuzun içinde bulunduğu ruh haline geçiş yapın ve o seviyede kalabildiğiniz kadar kalın. 

Empati ve Mesafeden Yararlanalım 

İlk olarak çocuk ağladığında veya bağırdığında, söz konusu üzüntü veya öfkenin bize değil; ona ait olduğunu akılda tutarak mesafeli duralım. Eğer dertlerimizin en büyüğü davet edilmediği bir doğum günü partisi ise bu kritik bir meseledir! :) Bu noktada kendimizi sorgulayarak empati göstermeliyiz. ''Ne hissediyor, sebebi ne?'' Problemi ciddiye alalım ve onu anladığımızı, üzüntüsünü veya öfkesini paylaştığımızı gösterelim. ''Bu şekilde kendisini de duyguları yersiz ve kötü olarak değerlendirmek yerine; doğal, yararlı ve zamanla olgunlaşabilir olarak görecektir.''

Duyguları İsimlendirelim 

Çocuk, yaşadıklarını açıklayabilecek kelimelere sahip değildir, çok sıklıkla da hissettiklerini açıklayamaz bile. Sözle anlatılamaz olanı ifade etmek için anlam taşıyan fiziksel belirtiler buradan kaynaklanır. O zaman söz sırası ebeveyne gelmiştir, basit bir şekilde ''Üzgün olduğunu görüyorum'' demek yeterlidir. Duyguyu tanımlamak ve isim vermek, çocuğun dile ve sosyal çevreye tekrar uyum sağlamasını kolaylaştırır. Anlam kazandırır ve rahatlatır. Ayrıca bu, çocuğa karşı gramer öğretmeye başlamak için en iyi yoldur ve buna başlamanın bir yaşı yoktur. Hatta bunu, çocuk konuşmaya başlamadan önce bile yapabilirsiniz; çocuklaştırmadan, doğru, adil ve samimi sözler sarf ederek. Diğerlerinin ve tabiki kendimizin de duygularını adlandırmaktan çekinmemeliyiz. Böylece her biri yaşadığı duyguların farkına varmayı ve beraber düşünmeyi öğreniyor. 

Duygularıyla Başa Çıkmasına Yardımcı Olalım 

Konuşmaya devam ederek aile arasında konuşmanın pek çok problemi çözebilediğini gösterebilirsiniz. Çocuğu, hissettiğini, düşündüğünü, bedeninde ne yaşadığını söylemeye davet edelim. Biz de onun yaşındayken yaşadığımız korkularımızdan, mutluluklarımızdan bahsedebiliriz. Ama duygular çok yoğun, sık ve şiddetli olduğunda, çocuklar derin kaygıya düştüğünde (şiddetli korku) kirlendiğinde (aşırı kızgınlık, öfke) veya depresyona girdiğinde (aşırı üzüntü) ne yapmalı? Burada da diyalog başlatılmalı. Sorular soralım, açıklamalar önerelim, hayatında ne olduğu, nasıl hissettiği hakkında düşünelim. Eğer duygusal taşmalar devam ediyorsa, onun için çok acılı olan ifade etme sürecine nasıl yardımcı olacağını bielen bir terapiste danışmayı düşünelim.